Pembe ve Yusuf / Canan Tan

Birbirine delicesine tutkun iki kardeş ve onların kaderine seyirci kalan bir anne: Keder!

Hikayeye bir son ile başlayıp zihnimize bir parmak bal çalan Canan Tan yıllar öncesi ile devam ediyor.
image

Dedesi can verirken dünyaya ‘Merhaba!’ diyen Keder, babasının erkek çocuk beklentisini üçüncü defa yerle bir eder. Delicesine düşkün olduğunu babasının ölümüyle gelen bu bebeğe Servet “Keder!” adını layık görür. Adının aksine ailenin neşe kaynağı olan Keder’in yüzü erken gelen görücü ile gölgelenecektir.

Adeta babasının kopyası olan İsmail ile zorla evlendirilir. Babası tarafından kabul görmeyen Keder’in durumu evlenince de kocasına sirayet eder. On dört yaşındaki minik bedeni yetişkin İsmail’in bedeninin altında her gece ezilir. Gelişmemiş rahmi arka arkaya iki erkek çocuğa ev sahipliği yapar. Tek avuntusu olan bu çocuklar aksi kocasının birer kopyası olurlar.

“En koyu umutsuzlukların içinde bile küçük de olsa UMUT vardır.”

İsmail’in büyük oynama hırsı ile İstanbul’a gelişleriyle durum nispeten değişir gibi olsa da yeni evin yeni bebeleri olan Pembe ve Yusuf’un büyümeleriyle dengeler sarsılır. Babasının arkadaşına zorla verilmek istenen Pembe evden kaçar. Ancak olaylar tahmin ettiği gibi gelişmez. Ve kaçınılmaz son Töre, tüm renkleri kirletir, önceliği pembeye verir.

“Bir yudum çay, bir lokma börek, tepsiler dolusu kahır!”

Canan Tan, dupduru anlatımıyla çok güzel bir hikaye anlatmış. Kadının evdeki herhangi bir eşyadan farksız oluşu çok net bir şekilde ele alınmış. Doğurup büyüttüğü evlatlarının gözünde bile cariyeden farksız olan Keder’in hikayesi beni çok fazla etkiledi. En çok da kızının intiharı sonrası evden ayrılmaya cesaret edişi beni üzdü. Kitapta sadece Keder ve Pembe’nin hikayesi yok. Hayatlarına giren pekçok kadının hikayesi de işlenmiş. Fidan, Zehra, Gülistan… Şüphesiz ki en renkli kişilik ise Fidan.

Bir çırpıda bitireceğiniz, sızılı bir hikaye olan Pembe ve Yusuf’u keyifle okumanızı dilerim.

Yorum bırakın